30 Nisan 2019 Salı

Kötü Ruh Halinin Üstesinden Gelin

Hayatımızda bulunan ve diğerlerine karşı olan bu duyarlılığın, bizi olumsuzluklara (örneğin saati saatine uymayan bir iş arkadaşı ya da yabancıdan gelen kaba sözlere) karşı daha duyarlı hale getirebileceğini unutmayalım..Başka birilerinin kötü ruh halinin size bulaştığını fark ederseniz, bu olumsuzluğa tepki verme şeklinize odaklanarak bu olumsuzluğu başınızdan def etmeniz gerektiğini söylemektedir. Kendimce şu ipuçlarını öneriyorum.

1. Onları kibarlıkla dövün.

Çocuklarınıza hoş bir şeyler söyleme ya da hiçbir şey söylememe ile ilgili verdiğiniz dersi hatırlıyor musunuz? Artık bu kavramı değiştirmenin zamanı geldi. Bir daha asık suratlı birilerini gördüğünüzde, sessiz kalmak yerine bir komplimanda bulunun. Patronunuza saç kesimi ile ilgili komplimanda bulunun ya da Okul Aile Birliğindeki asık suratlı bir annenin yaptığı çalışmaları övün. Nazik bir yorum, sizi başınızın üzerinde gezen kara bulutlara karşı, dudaklarınızı mühürlemenizden daha iyi korur. Bu diğer insanların üzerindeki bulutların dağılmasına bile yardımcı olabilir.

2. Başkalarına Size Davranılmasını İstediğiniz Gibi Davranın.

Otobanda size makas atan pisliğe sinirlenmek işin kolay tarafı. Sinirlenmeye alternatif mutlu kalma yöntemi: siz o pisliğin yapmış olmasını dilediğiniz şeyi yapın önerisinde bulunmaktayım. Bir sonraki arabaya yeterince alan bırakın ve dostça el sallayın. araştırmalarımda kendiniz için bir şeyler yapmakla kıyaslandığında, başka birileri için iyi bir şeyler yapmanın moralinizi daha fazla artırabileceğini Gördüm...

3. Mutlu olana kadar, mutluymuş gibi görünün.

Kendinizi sinirli hissettiğinizde, en son istediğiniz şey gülümsemektir. mutluymuş gibi davranmanın bile, istenmeyen düşüncelerin akıldan atılmasını sağladığını; çünkü aynı anda sadece tek bir şeye konsantre olabildiğimizi düşünmekteyim. Aslına bakılırsa, yüz ifadeleri konusunda çalışmalar yapan veRevealing Emotions adlı kitabın yazarı olan psikolog Paul Ekman’ın yaptığı bir araştırma, gülümsemenin beyninizin mutluluktan sorumlu bölümünü etkinleştirdiğini ve olup bitenleri daha olumlu görebilmenizi sağlayabileceğini ortaya çıkarmıştır.

5. Sabah haberlerini geçin.

Diğerlerine olan duyarlılığınız, sadece çevrenizdeki insanlarla sınırlı değildir. Günün can sıkıcı haberlerini okumak, sizi depresyona sokabilir. Çözüm: Her sabah haberlere göz atmak gibi bir alışkanlığınız varsa, bunu esneme hareketleri yapmak, köpeği yürütmek ya da kitap okumak gibi, canlandırıcı bir etkinlikle değiştirin. Güncel olaylara hala ayak uydurabilirsiniz. Ben ise olumsuz haberlere daha az duyarlı olduğunuz, akşamüzeri saatlerine kadar beklemenizi önermekteyim.

6. Bardağı yarısı dolu olarak görün.

Birçok grupta, genellikle hiçbir şeyde olumlu yan göremeyen birileri vardır. Bu kişinin olumsuzluğunun sizi hayal kırıklığına uğratmaması için, bakış açısını kabul edin ve daha olumlu bir bakış açısı sunun. Arkadaşınız bir restorandaki servisin yavaş olmasından şikayet ediyorsa, servisin daha hızlı olabileceğini kabul edin ama uzun bir aradan sonra, onunla görüştüğünüze ne kadar memnun olduğunuzu da söyleyin. Kendinizi işin olumlu taraflarına bakmaya zorlamak, herhangi bir durumun olumsuz tarafına odaklanmanızı önler.

7. Her şeyi bir bütün olarak ele alın.

Yaşam yüreğinizi ağzınıza getirdiğinde, resmin geneline bakmaya çalışın ve her şeyi bir bütün olarak ele alın. Durumunuzla ilgili olabildiğince mantıklı düşünmeye çalışın. Kendinize şu soruyu sorun: Yıllık tatilinizi iptal etmek, çocuklarınızın üzerinde kalıcı bir iz bırakır mı? Hayır, bırakmaz. (Kendilerini rahatlamış bile hissedebilirler.) olumsuz duygular ve düşünceler her yanınızı sarmaya devam ediyorsa, tarafsız bir arkadaşınızı aramanızı ve ondan size gerçekleri anımsatmasını istemenizi tavsiye ediyorum ki
Son olarak Zihnimizin bize oynadığı oyunlara dikkat ederek daha duyarlı daha kaliteli bir yaşam için verilen mücahadele emin olun kendinizi daha iyi hissettirecektir.
“Serhan Karatepe”

5 Mart 2017 Pazar

Kontrolünüz elinizde olsun

Sizce kalpte ölenler mi yoksa beyinde ölenler mi sonlarını hazırlamış olur...
Birini çok seversiniz kalbiniz onun icin atar her an onu özler beklersiniz sizden bir parça gibidir ki ondan gelen hata yanlış sizi depresyona da sokabilir veya sizi ölüme dahi götürebilir ki bu kalben olan  bir duygudur.Bide olaya su yonden bakalım çok sağlam
Bir ısınız var ve güven duyduğunuz sahip çıkma başarı ve akıl yönünden işlerinizi takip eden birini düşünün ve bir gün öğreniyorsunuz kı hesaplardaki tüm parayı kendi hesabına geçirip gitmiş ve giderken eşinizi de yanında götürmüş kı burda ise kalben diye mantıken olan bir sevgi vardı ama durum su kı ikisi de ayni kapıya çıkıyor farkindaysaniz...

Aslında bizler önce mantıken sever sonra kalbe işleriz bu kanıya varma sebebim ise birini görür begenir ister görüşürüz severiz bu sinsile dediğim gibi beyin ve kalp arası bir yoldur.Nefret de güven de güvensizlik de hersey beyin ve kalbimiz ile yürümektedir ki kalbi atan ama beyini olen insanların nasıl tepki veremiyorsa Sayet beyni yaşayıp kalbi duran insan nasıl hareket edemiyorsa Buda onun gibi birşey iste.Burda anlatmak istediğim beyin ve kalbin kontrol mekanizması psikolojidir.Her zaman dediğim gibi anlık sevmek anlık nefret etmek anlık güvenip anlık da guven sonucu gelen zararı en aza indirebilmek psikojinize hükmetmeyi öğrendiğiniz zaman aski da güzel bulur yazarsınız parayı bulur doğru harcarsınız ve zararlardan etkilenmemiş olursunuz.Psikoloji uçsuz bucaksız bir uçurum ya bu uçurum da uçmayı öğrenin yada kendinizi bırakın assagi doğru Seçim sizin...

13 Ocak 2015 Salı

Aslında farkındalık bir psikolojik savaştır kendi benliğimize...

Yakın zamanda bir psikoloji Kitab'ında okuduğum bir bölüm vardı… Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde..

    Deniyordu ki;

    – “Arada bir, çok bunaldığınızda, hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün…” cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım…

    Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum…. Ama “Kendi ölümümüzü ve cenazemizi” düşünmemiz tavsiye ediliyordu…

    Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an… Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim…

    Diyordu ki;

    – “Bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız… Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın…

    O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün… Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin…. Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın…

    Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz… Orda, o musalla taşında düşünün kendinizi seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini… Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin”..

    Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım…. Nişanlımı doğucak oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine…

    Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini… Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı…Görüyordum işte  Nişanlım ayakta durmaya çalışıyordu per perişan…. Koca çınar babacığım belli belirsiz dualar okuyordu, o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla… Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını… Kardeşlerim, akrabalarım “Çok erken gitti, doyamadı oğluna..” diyordu acıyan ses tonlarıyla… Ve dostlarım… onlar da şaşkındı… Bazısı “daha dün birlikteydik, nasıl olur..” diyordu…

    Bunları seyredip onlara “Hayır ölmedim, burdayım..” demek istedim hayal olduğunu unutup…Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan kitabın…

    Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide… Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar… Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim… Almam gereken dersi ve mesajı almıştım… Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum… Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum… Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik… Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor hayaline… Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı…

    Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında… Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde….İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak…. Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım… Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin…

    Canım herseyim sevdiğimin söyleyecek çok şeyi yoktu… Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti.. Ağlayacaktı aklına geldikçe… hatırlıyorum be sevdiğim seni… Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da yine kızsaydın yine tatlı kavgalar edip Varlığın ile içimi isitsaydin  sohbet etseydik seninle… Bak bu doğum günüm de yine sensizim Gelmiyorsun diye kime kızıp boncuk Gözlerini görünce kime içim eriyecek tekrar tekrar seveceğim diyecek canı yanarak bir köşede…

    Herseyim  Benim muhteşem hatunum… Nasıl dayanır bensizliğe…O ki benim için herşeyini feda edip koşmuştu bana…Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı… Bir daha seni seviyorum diyemeyecekti…. bir daha hevesle arayamicakti seni Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne… Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün… Tek cümlesi takıldı o an içime; “Oyunbozanlık yaptın be boncuk Gözlüm hani beraber ölecektik…”

    Babam – annem, o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahrolduğum güzel insanlar…Helaldi şüphesiz hakları… Bilerek hiç kırmamıştım onları…Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte… Önlerinde ve dualarına muhtaçtım… Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak…. Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek..

    Diğerlerine geçmiyorum…Bu yazıyı şu an ( 14.01.2015) de yazıp sizlerle paylaştığıma göre “Diğerlerine” artık sizler de dahilsiniz… Düşünün, birgün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza “Şu hızlı araba kullanan perdeci genc vardı ya hani az toplu olan Serhan ölmüş” diye… Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız…Eminim ki nişanlım suan okurken bunu şu an  ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi…Oysa ki yazarın amacı “Yaşamanın ve hala nefes alıyor olmanın kıymetini” göstermekti… Benim de öyle…Lafı çok uzattım farkındayım…Ama hayat dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili – çıkıntılı…

    Ben o gün kurduğum o hayalle, canımın tüm yanmasına rağmen YENİDEN DOĞDUM… Bilgisayardiliyle “format attım hayatıma”… sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim…

    Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti…Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı…

    İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı… belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence… Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim… Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki…

    Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın…LÜTFEN ARADA BİR, BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN, DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN… ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah’ tan başka bilen yok…

    İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın, ertelemeyin…Bilerek – bilmeyerek kırdığınız kalpleri tamir edin… Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın…

    Biraz Hıncal abi tarzı olacak ama, sevginizi ve verdiğiniz değeri haykırın onlara iş işten geçmeden….

    Ve en önemlisi; VERDİĞİ – VERMEDİĞİ, ALDIĞI – ALMADIĞI HERŞEY İÇİN, TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN YÜCELER YÜCESİ YARADAN’ A…

    Evet… Tanışayım, tanışmayayım, yazılarımın ulaştığı ve beni gıyaben tanıyan herkes, hepiniz…Sizlerle paylaşmak, dertleşmek beni mutlu ediyor, keyif ve onur veriyor…Art niyetle kullananlara inat, interneti “Adam gibi kullanan” sizlerle aynı platformda olma şansıma şükrediyor ve bu güne kadar yolladığım yazılara gösterdiğiniz ilgi ve sabra teşekkür ediyorum…

    Sizi seviyorum “okurlarım

…Herkese derin sevgi ve saygılarımla

24 Şubat 2014 Pazartesi

Siz verdikçe daha fazlasını isteyenler...

Hayat ne garip değil mi?
Siz sevdikçe daha fazla sev isteyenler
Siz iyi oldukça daha çok isteyenler
Paylaştıkça daha aç gözlü olanlar vs örneği çok değil mi,
Can diyip sarıp sarmaladığınız kendinizden parça olarak gördüğünüz insan bile öyle anlar da öyle şeyler yapıyor ki tanıyamıyorsunuz.
Dedim ya hayat çok garip önemli olan kendi fıtratımıza uygun es dost arkadas secmek ve onlara gereken değerli vermek yoksa zaman ve duygu olarak ağır kayıplar verıyoruz.İnsanlar kendi iç dünyalarında ki menfi düşünceler ile kendi renklerini zaman için de belli ederler sadece zaman kaybı olarak görürüz belkı ama aslında kayıp çok büyüktür.İnsanlık deger ve yakınlık duygularımızı kaybetmenın yanı sıra en onemlısı duyulan güvenın yok olması büyük sorun aslında.
Yasama bicimi ve kalıte olarak ınsanın ıcın işleyen bı takım davranış bıcımlerı vardır.Bunlar ınsanları göründüğünden farklı kılmaya yarayan araç dışında ınsanı degerlerın ortays çıkmasında büyük rol oynar. .
İşin özü şudur ki yasam bıcımımıze aılemızde iç dünyamızda kı fıtrata uygun yakınlar secmek bunlar ıle mutluluğa hergüne yaklaşmak onemlıdır bu sadece kendınız iyi hıssetmeye yaramaz gelecektekı yasam bıcımınıze ve sizden oluşacak olan bıreylere de güzel bır gelecek saglıcaktır.
UNUTMAYIN HERSEY MADDIYAT DEĞILDIR....



23 Şubat 2014 Pazar

Gerçek AŞK

Ilk kez yazımı şahsileştirmek istedim;
Bu yaşıma kadar geçirmiş olduğum en berbat haftasonundan ve uzunca bir aradan sonra yeni blog yazımda sizlerleyim,
Bugünkü konumuz gercek aşk okunduğunuz zaman he bildiğimiz şeyleri yazacak diye geçirmeyin aklınızdan insan beyni gerçekten üstün bir mekanizma bunu yalnız kaldığım ben neredeyim kimim ne için yasıyorum soruları arasında bocalarken benim için önemli olan bir insanın anlık da olsa hayatımdan çıkması sonucu  daha iyi anladım.
Kimi zaman sadece egolarımızı tatmin ederken aslında karşımızdakilere ne büyük yaralar verdimizin farkında değiliz.
GERÇEK AŞK çoğumuz normalde aşık olduğumuzu sanırız sadece aslında olmayız isteriz ki o benim malım olsun dediğimi yapsın ben ne istersem öyle davransın aslında bu sadece egodan ibaret bir kavram düşünce biçimi gercekten aşık oldugunuzu sımdı sorgulayın aslında asık olmak ıcın önce kendınızı sevmenız gerekır sınır ve sorunları aşamanız gerekir sonrası zaten kendınden oluşur asık olmak sevdıgının kanadı olmaktır kırmak degıldır onu bıseye sabıtlemek yerine uçmasını özgür kalmasını sağlamaktır .
Ask başka ılıskı baska şeydir kı ılıskı başladığı an AŞK bıter.
Kısaca söyle acıklanabılır kı bu'da asık olan ınsan onsuz duramam dıyorsa o heyecanı o duyguları taze tutmak ısıtıyorsa ona bır yardımcı bır sırdaş bır dost olmalı onu herzaman her konuda destekleyıp olduğu gıbı kabul etmesı gerekıyor kı söyler düşünelim bırı size durmadan hukmedıyor durmadan sızi istediği konuma çekıyor rahatsız olmazmısınız olursunuz ama sevginiz varsa görmezden gelır kırmamak adı altında devam edersınız aslında bu sızde bıseylerı bıtırır bunu da fark edınce geç olur genelde bayanlar boyledır erkekler herzaman kı gıbı ıstedıgı olsun  ister kadın da hep aman ıyı gıtsın o uzulmesın dıye buna sabreder gun gelir mutlu son bekleyen erkek acı son ıle karşılaşır sonra da kadının adına argo sekilde koyar ve o ınsanı yanlış yapmakla suclar sadece duşunun bır parmağı ne kadar sıkı bağlarsanız bağlayın belkı sabıt bırakabılırsınız ama ömrü kısa olur çünkü kangren olan parmak kesılır.
Sevdıgım dedıgınız ınsana saygı duyun onun da dusuncelerını görün onun da sorunları olabılıcegını unutmayın kı ektıgınız kadar bıcersınız.
TEŞEKKÜRLER

15 Eylül 2013 Pazar

Biri huzur mu dedi;

Kimine göre hayat paradan kimine göre manitadan kimine göre ise bambaşka zevklerden ibaret dini inancı olana aile kavramı olana ise bambaska bi kavram aslında insanlar neyi ne kadar istediğini bilmediği için hep bocalayarak hayatlarını surduruyor hergün yeni bir başlangıç her keyif ve zevki denk geldikleri fırsatı değerlendirmeye çalışıyor duydunuz mu cok guzel bi kızın bi erkeğe senden hoşlanıyorum demesi üzerine erkeğin yok ben istemiyorum ben isimi seviyorum onal ilgili olan şeylerle ilgileniyor dediğini vs gibi cok sekilde orneklendirilebilir Buda zengin ve ilkel egodan geçiyor ne istediğini bilmek ve sadece o isteğe ait olmak hem hayatı anlamlı kılar hem kaliteyi icine isler hemde huzurlu olmana yardımcı  olur ilkel ve zengin egoyu bi daha ki yayında detaylı anlatacağım ki unutmayın 70 milyonda sadece 100 tane zengin ego sahibi var neden 101 olmasın ki ...

3 Eylül 2013 Salı

Neden filmin sonun da herkes mutlu iken figüran hüsrandadır...

Cok güvendiğin biri vardır seni cok sevdiğine inanırsın gun gelir en yakın dostun can dediğin kendi safına çekmeye başarır ve sen sadece figüran olur ve hüsranı yasarsın onlar ise başrol ve yönetmeni oynamaya devam eder;
İyi niyet mı yoksa biraz aptallik mı mecnuna sormuşlar Leyla'nı görmek istermisin demiş ki varlığı da zarar yokluğu da ama istemem demis ee sen bu kadar asıksin nasıl dayanırsın demişler oda her baktığım yerde suda kalışa ağaç da gökyüzünde ben onu görüyorum her anım da gercek görmesem de olur demis
Bazı insanların varlığı yokluğundan daha zarar ama onları vazgeçilmez kılan duydugumuz sevgi bunun kaynağı da yine PSİKOLOJİ hala mı öğrenmediniz ona hükmetmeyi...